GenelHaberler

Ramazan Abdullah Şallah’ın İslami Cihad’ın kuruluş yıldönümündeki konuşması…

Filistin İslami Cihad Hareketi lideri Dr. Ramazan Abdullah Şallah, İslami Cihad’ın kuruluşunun yıldönümü dolayısıyla Gazze’de düzenlenen anma törenlerinde tele-konferans yoluyla yaptığı konuşmanın tam metni:

Bismillahirrahmanirrahim

Büyüklenenleri yerle bir edip müstekbirleri zelil eden Allah’a hamd olsun. Salat ve selam rahmet peygamberi ve mücahidlerin imamı efendimiz Hz. Muhammed’e, ehl-i beytine ve bütün ashabına olsun.

Muhterem topluluk,

Her nerede olursa olsun, halkımıza ve İslam Ümmetine en derin saygılarımı sunar, Allah’ın rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.

İslami Cihad’ın kuruluş yıldönümünde ve mübarek cihadın başladığı yıldönüm münasebetiyle ve İslami Cihad’ın kurucusu Fethi Şikaki’nin şehadetinin anısına kutsal Filistin davasını ilk sıraya koymuş ve bu uğurda şehid düşen Fethi Şikaki ve tüm şehidlerin pak ruhlarının anısına; ve selam, sabır ve direnişleri sayesinde üzerimize güneşi doğuran yiğit esirlerimize olsun.

Selam bütün mücahitlere, düşmana karşı nöbet bekleyenlere, elinde ateşi sıkıca tutanlara, bütün zorluklara, tehditlere, yolculuğun uzun ve yardım edenin az olduğu halde cihadı devam ettirenlerin üzerine olsun.

Selam sizlere, cihad gününde cihad için koşuşanlar! Allah sizleri her seneye sağ eylesin. İnşaallah cihad, direniş, halk, Filistin ve ümmet hayır içinde olur.

Değerli bacı ve kardeşlerim,

Bu münasebetle, duygu ve slogandan uzak diyorum ki, Filistin davası bugün tarihin en tehlikeli ve çözümsüz olduğu, tek kelimeyle gerçek bir tasfiyeye uğruyor. Bu nitelemeden sonra, Filistin’in genel durumuyla ilgili geniş çaplı hesap yapmak gerekiyor. Ancak ne benim konumum, ne de zaman buna müsait değil. Dolayısıyla iki meseleye dikkat çekerek mevzuyu aydınlatmakla yetineceğim.

Birinci mesele, Filistinliler. İkinci mesele, Arap ve Müslümanlar.

Filistinliler açısından; açıktır ki 1967 sınırlarına dönüş, Filistin ile İsrail arasındaki barış görüşmeleri sona ermiş ve çıkmaza girmiştir. Barış görüşmeleri geri dönüşü olmayan bir şekilde olumsuzlukla sonuçlanmıştır. Filistin meselesine tekrar dönüşün birinci adımı olarak, Filistin meselesinin mahiyeti üzerinde anlaşmamız gerekiyor.

Filistin davasının yeniden tanımlanması için, ilke ve esaslarının, kimliği, hedefleri, araçları, imkanları, kurumları, siyasi programı, ufku ve anlaşma imkanlarının neler olduğunun belirlenmesinden geçiyor. Kısaca bu hedefleri gerçekleştirebilmek için herkesin üzerinde anlaşacağı geniş kapsamlı bir strateji için Filistin davasını yeniden inşa etmemiz lazım. Bunun dışındaki her şey abesle iştigal ederek, insanları aldatmak ve deyim yerindeyse insanların sakallarını sıvazlayıp yüzlerine gülmekten başka bir şey değil.

Biz Filistinliler kendimizi aldatıyoruz, başkaları bizi cezalandırmadan biz kendimizi cezalandırıyoruz. Filistinliler arasındaki bu bölünmüşlük, kendimizi cezalandırma göstergelerinden biri. Fakat bu felaketin daha da şiddetlisi yanlış yolda ısrarcı olup yanlış istikamete doğru giderek Filistin siyasetini uyur gezer insanın haline dönüştürdük. Herhangi bir ön yargıdan uzak, Netenyahu’nun BM toplantısında konuşmasının başını ve acı şikayetleri duyanlar İsrail’in insan, toprak, Kudüs ve mukaddesat hakkında konuşmasını duyan iyi niyetli insanlar bizim yeni bir stratejiye ve yeni bir başlangıca gittiğimizi zannettiler. Çözüm, bizi her gün tehdit eden, ellerimize pranga vuran, ellerimizi kıran ve ellerimizi sabah akşam kesen İsrail’e el uzatmakta değil, halkımızın beklediği çözüm bu değil. Gazze’de, Batı Şeria’da, 1948 topraklarında ve sürgündeki tüm halk bizden bunu beklemiyor. Çözüm, şartlar ne olursa olsun, İsrail’e el uzatmak değil, bilakis şartlara rağmen, birbirimize aynı Filistinli ev içinde Filistinlilerin birbirine el uzatmasıdır.

Kardeş ve bacılarım,

Şüphe yok ki, Filistin’in durumu büyük bir çıkmazda. Öyle bir çıkmaz ki, Filistin davasını başarısız kılıyor. Filistin’i 67 sınırlarına hapsedip ve ‘bağımsız bir Filistin’i kabul ederek amacın gerçekleşmesi sağlanmak isteniyor. Bu çıkmazdan kurtulmanın yolu 19 yıldan beri barış görüşmelerini kısır döngü içinde sürdürmek değil. Çözüm, bazılarının dediği gibi, devlet kurulmadan işgal altında kurumlar oluşturup uluslararası hesaplara su taşımak değil. Bunlar kıymeti olmayan boş sözlerdir. Bilakis alay konusudur. Çünkü devlet hediye edilmez, fedakarlık ve kan ile alınır. Kaosun çözümü, işgal gölgesinde seçim yapmak değil, Batı Şeria’daki belediye seçimleri gibi, ayrılığı ve kaosu derinleştirmekten başka işe yaramaz. Çözüm, şiddete baş vurmak değil, ama direnişe sarılmaktır. Halk direnişleri adı altında, sivil ve barış direnişler de değil. Bu, gerçek direnişi saptırmak için ortaya atılan bir hiledir.

Biz İslami Cihad olarak, her türlü direnişe varız; ancak silahlı direnişin engellenmesi ve Filistin davasının programından uzaklaştırılmasına karşıyız. Evet, ateşkes anlaşması olabilir, ancak ateşkesin karşılıksız ve süresiz bir vakıaya dönüşmesi, direnişe ve davaya bir tehlikedir. Bizler hepimiz sorumluluğumuzun bilincine vararak, bu siyaseti tekrar gözden geçirmeliyiz. Güvenlik gerekçesiyle Batı Şeria’da direnişin heba olması, Gazze’de mücahidlerin zorunlu bir şekilde kayıt altına alınması yoluyla direnişin durması Filistin davasına hiçbir şey kazandırmaz.

Filistinlilerin kaostan kurtulmaları Oslo’ya tutunarak olmaz. Kaldı ki Oslo onlar için, işgalciler için bir şemsiye haline geldi. Filistin davasına karşılık kötü bir alternatif oldu. Bilakis bazılarına göre Oslo, herkesin etrafından birleştiği bir vatan projesi olarak görüldü. Çözüm, Filistin Kurtuluş Örgütü’nü suçlayıp onu tekrar inşa etmekten kaçmak değildir. Kaldı ki sözde ikiye ayrılmayı bile kabul etmezdi. Bütün Filistin halkını etrafında toplayıp herkesle hakkıyla kucaklaşmalı. Çözüm, barışma adı altında Filistin davasına yüz çevirmek de değildir. Herhangi bir sebepten dolayı Filistinliler arasında barış sekteye uğrarsa, her şeyi sekteye uğratır ve Filistin halkı koşuşturma ve tefrikadan yorulup meçhule doğru yol alır. Son olarak, yine çözüm itidali ve realiteyi göstermek için 67 sınırlarına dönüp Filistin devleti projesi ki, bu başarısızlığa uğramasına rağmen, yine onun için hala didişiyoruz. Şu an ki güç dengeleri gölgesi altında bu çözüm ne reeldir ve ne de mümkün.

Oslo’da İsrail hiçbir Filistinliye, -velev ki ayrılıkçı ve haklarından en fazla feragat eden grup da olsa- haklarını vermeyi kabul etmiyor. Çünkü bu rejimin doğası buna müsaade etmez. Öyleyse çözüm nedir? Hiç kimse sihirli bir çözüme sahip değil. Biz diyoruz ki bu kaos ortamından çıkışın tek yolu Filistin mücadelesinin başladığı ilk yıllara dönmektir. Filistinliler haklarına ulaşana kadar bu söylemin çıtasını yükseltmektir. Böylece Filistin davası Nekbe’den sonra nasıl başladıysa Gazze ve Batı Şeria’yı ayırmadan bütün Filistin için mücadele etmektir. Arapların, Müslümanların ve bütün bir ümmetin Filistin’deki hakkını dikkate aldığımızda, buranın Müslümanların peygamberlerinin miraca çıktığı ilk kıbledir. Dolayısıyla slogan “bütün Filistin bütün bir ümmetindir”. Zaten bu slogan bizim kuruluş yıldönümümüzün sembol bir sloganıdır. Biz burada Arapların Müslümanların ve bütün bir ümmetin sorumluluğunu taşımalarını istiyoruz.

İkinci olarak: Arap ve Müslümanlar açısından.

Bölgede müşahade ettiğimiz ve “Arap Baharı” olarak değerlendirilen gelişmeleri, Filistinliler açısından iki yönlü değerlendirmek lazım. Birincisi olumsuzdur. Çünkü Filistin davasına ilgi azaldı ve bu da İsrail’e her istediğini yapma imkanını sağladı. İkinci ve olumlu olan tarafı ise, bu halk devrimlerinin Filistin davasına vereceği destek ve yapacağı yardımlara olan ümidimizdir. Bu da ne zaman gerçekleşecek Allah bilir. Açık ve net olan, Filistin davasının şu an ertelendiğidir. Gündemden düştüğünü söylemiyoruz; çünkü şu anda yönetimler değişiyor ve yeni hükümetler geliyor. Fakat bu erteleme ne zamana kadar? İsrail Filistin’in son karış toprağını yutana ve Kudüs’ü bitirene kadar mı? O zaman Arap ve Müslümanların savunacakları bir şeyi kalmaz. Biz yarınlarda herkesin sorumluluğu olmasına rağmen kimseden Filistin için savaşmasını istemiyoruz. Biz diyoruz ki Kudüs ve Mescid-i Aksa için siyasi mücadelede bulunabilirsiniz. Çünkü yapılan kazı çalışmaları neticesinde Mescid-i Aksa yıkılmak üzeredir. Hiçbir Arap lideri veya Müslüman lider veya halklar, Yahudilerin Mescid-i Aksa’ya saldırmalarına müsaade edemez. Yahudiler İbrahim el Halil Msecidi’ne yaptıklarını Mescid-i Aksa’ya yapmaya çalışıyorlar. Mescid-i Aksa’yı yıkmaya çalışıyorlar.

Burada peygamberimiz (s.a.v) ile ilgili, onu rencide etmek için yapılan filmi hatırlatmak istiyoruz. Bu film ile ilgili çok şeyler söylendi. Fakat bu filmi yapanların en büyük hedefi Müslümanların refleksini ölçmekti veya Müslümanların mukaddesatına yapılan saldırılarda Müslümanların öfkelenmeden, ayaklanmadan durumu kabullenmeleri için yapılan bir senaryo idi. Bu da Mescid-i Aksa’yı yıkma girişiminden önceki hazırlıktı. Çünkü peygamberimiz ile ilgili yapılan bu filmin arkasında Siyonistlerin eli vardı.

Gazze’de sınır kapılarının kapatılması ve Gazze halkına ambargonun artırılmasıyla ilgili olarak Arap devrimlerinin yaşandığı bu zamanda maalesef özellikle kardeş Mısır’la ilgili olarak tek kelimeyle şunu söyleyebilirim ki, bugünkü durumun önceki durumdan hiçbir farkı olmadığıdır. Hatta bazı durumlarda daha olumsuzdur. Bunu Gazze yöneticisi bazı kardeşler ifade etmişlerdir. Kimseye ve hiçbir ülkeye taşımayacağı bir sorumluluk yüklemek istemiyoruz. Biliyoruz ki daha önceki zorba rejimler çok ağır enkazlar bıraktılar. Fakat biz Arap Baharı yönetimlerine şunu hatırlatmak isteriz; eğer Filistin’i unutur veya sırt çevirirlerse halklar tekrar ayaklanıp özgürlüklerini tekrar bu yönetimlerden talep ederek Filistin’in hesabını soracaklardır. “Filistin nerede ve onun için ne yaptınız?” diye soracaklar?

Bugün Arap dünyasının en belirgin acısı Suriye’dir. Bununla ilgili özetle şöyle diyebiliriz ki, Suriye’de olanlar kalpleri kanatacak boyutta. Bu olaya vakıf olan, elem verici yaranın kapanmasını ve kanın durmasını isteyen herkes silahlı çatışmanın her iki taraf için sonuç vermeyeceğini ve bu olaydan çıkışın tek yolun siyasi çözüm olduğunu, Suriye halkının özgürlük taleplerinin karşılanması ve Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması ve Filistin direnişine desteğinin devam etmesinin güvence altına alınmasıdır.

Değerli bacı ve kardeşlerim,

Bölgedeki son gelişmeler ve geleceğimizle ilgili tehditlere, Filistin’deki durgunluk ve bekleme haline tahammül edemeyiz. Derhal bir araya gelip Filistin’le ilgili cihad ve direniş temelli strateji belirleyip birliğimizi yeniden tesis etmeliyiz. İslami Cihad ve stratejinin gerçekleşmesi ve karşılıklı fikir alış verişi için elini herkese uzatmaya hazırdır. Biz zaman ile yarış halindeyiz. Sorunlarımıza kendimiz çözüm üretmek zorundayız. Yoksa uluslar arası mahfillerde söylenen sözler ve sloganik laflar fayda vermez. Çünkü bütün dünya ülkelerinin vicdanı ölmüş ve kulakları mustazafların feryadlarına tıkanmıştır. Bir elin uzattığı zeytin dalının diğer elin taşıdığı silahla korunması lazım. Yoksa Siyonistlerin vatanımızı yok ettiği gibi, İsrailoğullarının hurafeleri Filistin davasını yok edip sonunda dünyada İsrail’in meşruluğunu savunur ve ona korumalık yapar durumuna geliriz.

Sonuç olarak, cihad ve direniş yıldönümünde Şikaki, Ahmed Yasin, Ebu Ammar, Ebu Ali Mustafa ve diğer bütün yüce şehitlerin anısına sizlere diyorum ki, İsrail var olmak için kurulmadı. İsrail yok olmak için kurulan bir rejimdir. Bu rabbimizin bize bir vaadidir. “İkinci vaadimizin mukadder zamanı gelince gene yüzünüzü karartacaklar. İlk defa girdikleri gibi gene mescide girecekler ve üstün geldikleri şeyleri yerle bir etsinler diye kullarımızı gönderdik” (İsra 7) Bu, Rabbizim bize gerçek vaadidir.

Merhum Şair Mahmud Derviş’in dediği gibi, “onlar geçicidir geçici. Zaman ne kadar uzasa da onlar yok olmaya mahkumdur.”

Bu günümüzde, cihad ve direniş gününde en derin saygılarımı sunuyorum, sağ olun, var olun, yürüyüşünüz sağ olsun. Allah hepinizi mübarek kılsın. Allah’ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.

Başa dön tuşu