Filistin Direnişi

Bizim Filistin sorunu hakkındaki sözümüz mantıklı ve makbul bir sözdür. Yıllarca önce, en sevilen arap lideri konumundaki Cemal Abdunnasır, sloganları arasında ‘biz Filistin’i gaspeden yahudileri denize dökeceğiz’ diyordu. Yıllar sonrasında arap liderleri arasında kendisinden en çok nefret duyulan Saddam Huseyn ise ‘biz Filistin topraklarının yarısını ateşe vereceğiz’ şeklinde bir ifade kullanmıştı. Biz, bu iki açıklamanın hiç birini kabul etmiyoruz. İslam ilkelerine göre ne yahudilerin denize dökülmesi ve ne de Filistin topraklarının ateşe verilmesi makul ve mantıklıdır. Biz, Filistin halkının haklarına ulaşması gerektiğini vurgulamaktayız. Bu ülke Filistin halkına aittir. Filistin, Filistin’lilerindir. Bu yüzden Filistin’in kaderini de bizzat Filistin’liler tayin etmelidir. Bu konu, demokrasi ve insan hakları iddiasında bulunanlar için bir sınav konumundadır. Filistin topraklarının kendilerine ait olduğu Filistin’liler, müslümanı, hristiyanı ve yahudisiyle tarih ve coğrafyanın doğruladığı şekilde bu tarihi toprakların sahipleri olan bütün bu insanlar, tüm dünya halklarının gözleri önünde bir referanduma giderek Filistin devletinin şeklini belirlemelidir. İşte bu devlet meşruiyet sahibi bir devlet olur. Bu devlette, Filistin’de cinayet işleyenlerin cezalarına çarptırılmaları gerekir. Dünyanın başka noktalarından buraya gelenlerin ne yapmaları gerektiği hakkında da bu devletin karar vermesi uygundur. Bu, mantıklı bir yaklaşımdır. Bugün milyonlarca Filistin’li başka ülkelerde avare durumunda olup, milyonlarcası da mülteci kamplarındaki kötü hayat şartlarına katlanmaktadırlar. Ancak onların yurtları başka bir halkın elinde bulunmaktadır. Bu, makul değil… Olayın üzerinden elli ya da ellibeş yılın geçmiş olması, cinayetleri silemez, cezaları hafifletemez. Zaman aşımı, Filistin meselesi gibi bir hakkı dünya sahnesinden çıkartamaz. Filistin ve Filistin halkı dipdiri ayaktadır ve Filistin’in geleceği aydındır.
Filistin halkı kendi zati gücüne dayanmalı ve yorulmak bilmemelidir. Filistin halkının inanç ve iradesi, umut ve coşkusu yokedilmemelidir. Güney Lübnan toprakları nasıl 22 yıldan sonra geri alınmışsa, işgal altındaki Filistin topraklarının bazı kesimlerinin ve en sonunda da tamamının geri alınması mümkündür. Bugün kimileri bunu çok uzak bir durum olarak görmekteler. Oysa dün de kimileri Güney Lübnan’ın kurtarılmasını uzak ya da muhal olarak görmekteydiler. Ancak, bu oldu !
Siyonistlerin 38 yıllık işgalden sonra Gazze’den geri çekilmesi, çok önemli bir konudur. İlgi çekici olan nokta, siyonist rejimin önündeki seçeneklerden birini tercih ederek geri çekilişi söz konusu olmayıp, bir yenilgi ve mecburiyet sonucu buna boyun eğmiş olmasıdır. Buna çaresizlik içerisinde katlanmıştır. Şu anda bu yenilginin oluşturduğu psikolojik baskı, siyonistleri ve siyonist devleti etkilemiş olup, hemen hepsini sarsmaktadır. Kimileri bu geri çekilişin müzakereler sayesinde olduğunu ileri sürmekteler, ancak bu çocukça bir laftır. 70 yıllık işgal sürecinde siyonistler müzakere yoluyla bir metre dahi geri adım atmamışlardır. Hangi müzakere ? Bu geri çekiliş, Filistin’lilerin direnişinin sonucudur. İlk olay, onların Güney Lübnan’dan geri çekilmek zorunda kalmaları idi. Bu ikinci olay ise yine direniş sonucu meydana geldi.
Filistin sorunu böyle çözümlenemez. Bir bölgeden geri çekilmekle sorun halledilemez. Bir kimse gelip evinizi zorla işgal ediyor ve bir süre sonra, evin köşesindeki küçük bir odayı size veriyor ve evin diğer bölümlerini kendi adına tapuluyor. Olacak şey mi bu ? Filistin’i aldılar ve şimdi onun bir köşesini terketmek zorunda kaldılar. Şimdi, burayı verdiğinize göre, Filistin’in gerisi sizindir denilmesini mi bekliyorlar ! Bu kabul edilemez. Filistin sorunu böyle çözümlenemez.
Filistin konusunda üç önemli noktaya dikkat etmek gerekir.Bu üç nokta tarihe geçecektir:
Birincisi, bugün siyonistlerin Filistin halkına yönelik olarak sürdürdükleri tarihte eşine rastlanmamış zulüm ve cinayetlerdir. Bu, tarihte kalacaktır. Bunca zulüm ve musibete şahid olan bir genç, evini gaspeden düşmana darbe vurabilmek için canını feda etmekte ve şehadete koşmaktadır. Onlar gelip bu gencin evini, anne ve babasının evini yıkmaktalar. Evlere saldırıyorlar, evleri ve tarlaları tahrip ediyorlar ve insanları katlediyorlar. Günümüzde genç, çocuk, yaşlı, kadın, erkek demeksizin silahsız Filistin’lilerin öldürülmesi günün sıradan hadiseleri gibi sanılıyor. Bu çok enteresan bir durum. Oysa bu, gerçekten de tarihi bir olaydır ve tarihte kalacaktır.
Tarihte kalıcı ikinci nokta ise Filistin halkının destansı sabır ve direnişidir. Muhasara altındaki bir halk, etrafı tamamen düşmanlarla kuşatılmış, yapayalnız; ancak böylesine dimdik ayakta… Açlığa, işsizliğe, evlatlarının gamına, gençlerinin kederine, evlerinin yıkımına, tarla ve bahçelerinin tahribine tahammül ediyor. Şu anda bir kaç milyon Filistin’li ki bunların tamamı grup ve partilere üye değildir, kadını, erkeği, çocuğu ve yaşlısıyla bir millet olarak tüm güçleriyle direnmekteler. İşte bu da tarihte kalıcı bir olaydır. Bu direniş, Filistin meselesinde parlak bir eylemdir ve tarih sayfalarında ilgi çekici bir nokta olarak kalacaktır.
Üçüncü nokta ise uluslararası kuruluşlar ve devletlerin suskunluğudur ! İnsan hakları aşığı olan, insan hakları için yürekleri yanan bu Avrupa’lı beyler, bunca acı olay gözlerinin önünde gerçekleşmesine rağmen, suskunluklarını sürdürüyorlar ve bir çok konuda zalime yardımcı oluyorlar ! Gerçekten de inanılacak gibi değil ! Amerika, bu konuda suç ortağıdır. Gelmiş geçmiş Amerikan hükümetlerinin elleri Filistin halkının kanına bulanmıştır. Eğer Filistin’lilerle ilgili olarak bir mahkeme kurulacak olsa, bu mahkemenin sanığı yalnızca siyonistler değildir. Amerika, işte bu Bush ve avanesi ile Amerikan hükümetleri de ilk sıradaki sanık sandalyelerinde oturmalıdırlar. Bütün bunlar bir yana, sorun uluslararası kuruluşların sorunudur. Birleşmiş Milletler sorunudur. Ancak onlar, insan haklarının ne olduğunu gerçekten de kavrayamıyorlar ve ona saygı duymuyorlar. Elbette, bu konu başka devletlerin de sorunudur; İslam ülkelerindeki devletlerin de sorunudur. Bunların suskunluğu da gerçekten şaşırtıcıdır.
Filistin bugün Allah’a dayanarak görkemli ve verimli mücadelesini sürdürmektedir. Allah’a yürekten inanan ve kendilerine güvenen insanların iradesinin tüm maddi güçlere nasıl galip geleceği bir kez daha açık ve net olarak görülecektir. Dünya, Filistin halkının, bu görkemli direnişi sayesinde nasıl adım adım hedeflerine ulaşacağına şahid olacaktır. Filistin, Filistin halkına aittir. Bugün bu halk, mücadele meydanındadır. Bu halkın, cesur duruşuyla uluslararası camiada meydana getirdiği heyecan sayesinde, İslam dünyasında da büyük bir hareketlilik söz konusudur.