60-Mümtehine Suresi Hayrat Vakfı Yayınları Meali
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla
1. Ey îmân edenler! Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları (kendinize) dostlar edinmeyin; (onlara duyduğunuz) sevgi sebebiyle kendilerine (savaş hazırlıklarınıza dâir haber) ulaştırıyorsunuz; hâlbuki (onlar) size Hakk’tan geleni gerçekten inkâr etmişlerdir. (Unuttunuz mu ki) Rabbiniz olan Allah’a îmân etmenizden dolayı, peygamberi ve husûsan sizi (Mekke’den) çıkarıyorlardı. Eğer benim yolumda cihâd etmek ve rızâmı kazanmak için çıktıysanız (onları dost edinmeyin); (ama siz, içinizde) onlara (duyduğunuz) muhabbeti gizliyorsunuz (onlara muhabbetle sır veriyorsunuz).
Resûl-i Ekrem (asm), ashâbına Mekke’nin fethi için gizliden gizliye hazırlık yapmalarını emir buyurdular. Sahâbeden Hâtıb bin Beltea (ra), Mekke’ye gitmekte olan bir kadınla oradaki müşriklere, karşı gelirlerse va‘d-i İlâhînin kaçınılmaz olduğunu ihtâr eden, ama bu sefer hazırlığını da haber veren bir mektûb yolladı. Cebrâîl (as)’ın haber vermesi üzerine Peygamberimiz (asm), birkaç sahâbeyi o kadının arkasından gönderdi ve ta‘kibciler onu yolda yakaladılar. Kadının böyle bir mektûbu aldığını inkâr etmesi üzerine Hz. Ali Efendimiz (ra): “Vallâhi, ne biz yalan söylüyoruz, ne de Allah’ın Resûlü!” diyerek kılıncını çekince, kadın korkusundan saçları arasında gizlediği mektûbu verdi. Hâtıb (ra) ise, bu hareketini İslâm’a ihânet kasdıyla değil, sâdece akrabâlarını başlarına gelmesi muhakkak olan tehlikeden korumak için yaptığını ve îmânında sâdık olduğunu beyân etti. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem (asm) Hâtıb’ı bağışladılar ve onu cezâlandırmak isteyen Hz. Ömer (ra)’a, Hâtıb (ra)’ın Ashâb-ı Bedir’den (radıyallâhü anhüm ecmaîn) olduğunu ve Cenâb-ı Hakk’ın, Bedir ehli hakkında “Dilediğinizi yapın! Ben sizin günahlarınızı bağışladım!” buyurduğunu beyân ettiler. Bunun üzerine Hz. Ömer (ra) iki gözünden yaşlar boşanarak: “Allah ve Resûlü daha iyi bilir!” dedi. Âyet, bu hâdise üzerine nâzil olmuştur. (İbn-i Kesîr, c. 3, 481)
2. Eğer (onlar) sizi ele geçirirlerse, size düşman kesilirler; ellerini ve dillerini size kötülükle uzatırlar ve kâfir olmanızı arzu ederler.
3. Elbette kıyâmet günü ne akrabâlarınız, ne de evlâdlarınız size aslâ fayda vermeyecek, (Allah, o gün) aranızı ayıracaktır. Ve Allah, ne yaparsanız hakkıyla görendir.
4. İbrâhîm’de ve onunla berâber bulunanlarda sizin için gerçekten güzel bir örnek vardır. Hani kavimlerine şöyle demişlerdi: “Doğrusu biz, sizden ve Allah’dan başka tapmakta olduklarınızdan uzak kimseleriz! Sizi (bâtıl dîninizi) inkâr ettik; artık (siz) tek olarak Allah’a îmân edinceye kadar, sizinle bizim aramızda ebedî olarak düşmanlık ve kin başlamıştır.”
5. “Rabbimiz! Bizi, inkâr edenler için bir imtihan (vesîlesi) kılma! (Onları bize musallat etme!) Rabbimiz! Bize mağfiret eyle! Şübhesiz ki Azîz (kudreti dâimâ üstün gelen) ve Hakîm (her işi hikmetli olan) ancak sensin!”
6. And olsun ki, onlarda (İbrâhîm ve berâberindekilerde) sizin için, Allah’ı ve âhiret gününü uman kimseler için güzel bir örnek vardır. Bununla berâber kim yüz çevirirse, artık şübhesiz ki, Ganî (hiçbir şeye muhtâç olmayan), Hamîd (hamd edilmeye yegâne lâyık olan) ancak Allah’dır.
7. Olur ki Allah, sizinle onlardan (Mekkelilerden) düşmanlık içinde bulunduğunuz kimseler arasında (onlara hidâyet vererek) bir dostluk meydana getirir. Çünki Allah, (buna) hakkıyla gücü yetendir. Ve Allah, Gafûr (çok bağışlayan)dır, Rahîm (çok merhamet eden)dir.
8. Allah, din husûsunda sizinle savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayan kimselere iyilik etmekten ve onlara karşı âdil davranmaktan sizi yasaklamaz. Şübhesiz ki Allah, adâletli olanları sever.
Hz. Ebû Bekir (ra)’ın kızı Esmâ (ra) şöyle rivâyet eder: “Müşrik olan annem beni görmeye gelmişti. Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’a: ‘Onu evime kabûl edip ikram ve ihsanda bulunayım mı?’ diye sordum. Resûlullah Aleyhissalâtü Vesselâm: ‘Evet annene ikram ve ihsanda bulun!’ buyurdular. Bunun üzerine bu âyet-i kerîme nâzil oldu.” (İbn-i Kesîr, c. 3, 484)
“Husûmet ve adâvetin (düşmanlığın) vakti bitti. İki harb-i umûmî (dünya savaşı) adâvetin ne kadar fenâ ve tahrîb edici ve dehşetli zulüm olduğunu gösterdi. İçinde hiçbir fayda olmadığı tezâhür etti. Öyle ise, düşmanlarımızın seyyiâtı (günahları), -tecâvüz olmamak (Müslümanların haklarını çiğnememeleri) şartıyla- adâvetinizi celb etmesin (çekmesin)! Cehennem ve azâb-ı İlâhî kâfîdir onlara!” (Mektûbât, Hutbe-i Şâmiye, 418)
9. Allah sizi ancak, din husûsunda sizinle savaşan, sizi yurtlarınızdan çıkaran ve çıkarılmanıza yardım eden kimselere dostluk etmekten men‘ eder! Artık kim onlara dostluk ederse, işte onlar zâlimlerin ta kendileridir!
10. Ey îmân edenler! Mü’min kadınlar, hicret etmiş kimseler olarak size geldikleri zaman, artık (îmanları husûsunda) onları imtihân edin! Allah, onların (o mümtehıne olan, imtihâna tâbi‘ tutulan kadınların) îmanlarını daha iyi bilendir. Böylece onların mü’min kadınlar olduklarını bilir (de kanâat eder)seniz, artık onları kâfirlere geri döndürmeyin! Ne bunlar onlara helâldir, ne de onlar bunlara helâl olurlar. (O müşrik kocaların) sarf ettiklerini (bu kadınlara verdikleri mehirleri) de, kendilerine (geri) verin! Bununla birlikte kendilerine (anlaşarak, ayrıca) mehirlerini verdiğiniz takdirde onlarla evlenmenizde, size bir günah yoktur. Hem kâfir kadınların ismetlerini (nikâh akidlerini) tutmayın; sarf ettiğinizi (verdiğiniz mehri) de (geri) isteyin; ve (o kâfirler de hicret eden mü’min kadınlara) sarf ettiklerini (geri) istesinler!Size Allah’ın hükmü budur; aranızda (böyle) hüküm veriyor. Çünki Allah, Alîm (herşeyi bilen)dir, Hakîm (her işi hikmetli olan)dır.3
3. Burada kâfir kadınlardan murad, Müslümanla evlenmesi şer‘an câiz olmayan putperest kadınlardır. Ehl-i kitâbın kadınları ise, bu hükme dâhil olmayıp Müslümanların onlarla evlenmeleri câizdir. (Celâleyn Şerhi, c. 7, 484)
11. Ve eğer (dinden çıkarak sizi terk eden) zevceleriniz(in mehrin)den kâfirlere bir şey geçer (ve onlar mehirlerini size geri vermezler) de (onları savaşta) ta‘kīb eder (ve onlardan ganîmet alır)sanız, o takdirde zevceleri gitmiş olanlara (ganîmetten), sarf ettikleri (mehir) kadar verin! Ve (O) Allah’dan sakının ki, siz ona îmân eden kimselersiniz!
12. Ey Peygamber! Mü’min kadınlar sana, Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmamaları, hırsızlık yapmamaları, zinâ etmemeleri, çocuklarını (hiçbir tarzda) öldürmemeleri, elleriyle ayakları arasında bir iftirâ uydurup getirmemeleri (başkasına âid bir çocuğu, kendi kocasına isnâd etmemeleri) ve bir iyilik (işlemek)te sana isyân etmemeleri üzerine sana bîat ederek geldikleri zaman, artık bîatlerini kabûl et ve onlar için Allah’dan mağfiret dile!
13. Ey îmân edenler! Allah’ın kendilerine gazab ettiği bir kavmi (yahudileri) dost edinmeyin; gerçekten (onlar,) kâfirlerin kabir ehlinden (ölülerin dirilmesinden) ümidlerini kestiği gibi, âhiretten ümidlerini kesmişlerdir.