FÂSIK
FÂSIK (*)
*Fısk kelimesinin sözlük anlamı ‘çıkmak, hurûc etmek’ dir. Nitekim delikten çıkan farelere ‘fâsıklar’ denir. Dinî terim olarak fâsık ‘büyük günah işlemek sûretiyle Allâh’a itaat çizgisinden çıkan’ mânasınadır ki küçük günahlarda ısrar etmek de bu bölüme girer. Şer’î bakımdan fıskın üç derecesi vardır. Birincisi: Günahı çirkin saymakla beraber, ara sıra günah işlemek. İkincisi: Üzerine düşerek devamlı günah işlemek. Üçüncüsü: Çirkinliğini inkâr ederek yapmaktır. Bu üçüncü tabaka küfür derecesidir. Fâsık bu duruma gelmedikçe Ehl-i sünnet mezhebinde kendisinden mü’min adı alınmaz. Şu halde fâsık vasfı içinde kâfirler bulunacağı gibi, îmânını kaybetmemiş olanlar da bulunabilir. Mu’tezile mezhebindekiler bu kısmı ne mü’min, ne kâfir saymayıp, ikisi ortası saymışlar. Hâriciler ise, üçünü de kâfir saymışlardır. (Suat Yıldırım)
-Fâsık; evâmir-i ilâhiyyeyi terkle taat-i ilâhiyeden hurûc eden kimse. (Hulâsat’ül Beyân)
-Ahkâm-ı ilâhiyeye muhalefet edenler. (Ö.N.Bilmen)
-Filan kişi şeriatın haram dairesinin dışına çıktı. Allâh’ın emrini terk etti. Arapların, taze hurma kabuğundan çıktığında söyledikleri sözlerinden gelir. (Râgıb el-İsfehâni)
2/ el-Bakara -26- Muhakkak ki ALLÂH bir sivrisineği, hattâ daha üstününü misâl getirmekten çekinmez. Îmân edenler bilirler ki, o şüphesiz hakk’tır, Rab’lerindendir. Ama küfre saplananlar: “ALLÂH böyle bir misâl ile ne demek istedi?” derler. ALLÂH onunla birçoklarını şaşırtır, yine onunla birçoklarını yola getirir. Onunla ancak o fâsıkları şaşırtır.
27- Bu fâsıklar o kimselerdir ki ALLÂH’a kesin söz verdikten sonra sözlerinden dönerler. ALLÂH’ın riayet edilmesini emrettiği ilişkileri keserler ve yeryüzünde fitne ve fesat çıkarırlar. İşte bunlar ziyâna uğrayanların tâ kendileridir.
99- Şânım hakk’kı için sana çok açık âyetler; parlak mucizeler indirdik. Öyle ki, îmân sahasından uzaklaşmış fâsıklardan başkası onları inkâr etmez.
3/ Âl-i İmrân -81- ALLÂH Peygamberlerden şöyle söz almıştı: “Andolsun ki size kitap ve hikmet verdim, sonra yanınızda bulunan (kitaplar)ı doğrulayıcı bir Peygamber geldiğinde ona muhakkak inanacak ve ona yardım edeceksiniz! Bunu kabul ettiniz mi? Ve bu hususta ağır ahdimi üzerinize aldınız mı?” demişti. Onlar: “Kabul ettik” dediler. (ALLÂH da) dedi ki: “Öyleyse şâhid olun, Ben de sizinle beraber şâhid olanlardanım”.
82- Artık bundan sonra her kim dönerse, işte onlar yoldan çıkmışların tâ kendileridir.
83- Onlar, ALLÂH’ın dininden başkasını mı arıyorlar? Halbuki göklerde ve yerde ne varsa hepsi, ister istemez O’na boyun eğmiştir ve O’na döndürülüp götürüleceklerdir.
110- Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı bir ümmet olmak üzere vücude geldiniz, ma’rufu emredersiniz, münkerden nehy eylersiniz ve ALLÂH’a inanır îmân getirirsiniz, Ehli kitab da imana gelse idi elbette haklarında hayırlı olurdu, içlerinden îmân edenler varsa da ekserisi dinden çıkmış fâsıklardır.
5/ el-Mâide -24- Dediler ki: “Ey Mûsâ! Onlar orada bulundukça, biz oraya asla girmeyeceğiz. Sen ve Rabbin gidin, onlarla savaşın. Biz burada oturacağız.”
25- Mûsâ, “Ey Rabbim! Ben ancak kendime ve kardeşime söz geçirebilirim. Artık bizimle, o yoldan çıkmışların arasını ayır” dedi.
26- ALLÂH, şöyle dedi: “O halde, orası onlara kırk yıl haram kılınmıştır. Bu süre içinde yeryüzünde şaşkın şaşkın dönüp dolaşacaklar. Artık böyle yoldan çıkmış kavme üzülme.”
47- Ehli İncîl de onun içinde ALLÂH’ın indirdiğiyle huükmetsin ve kim ALLÂH’ın indirdiğile hükmetmezse hep onlar -dinden çıkmış- fâsıklardır.
59- De ki: “Ey ehl-i kitab! Sırf ALLÂH’a, bize indirilen (Kitab)a ve daha önce indirilenlere îmân etmemizden ve şübhesiz sizin çoğunuzun fâsık kimseler olmanızdan dolayı mı bizden hoşlanmıyorsunuz?”
81- Hem ALLÂH’a, peygambere ve ona indirilen (Kur’ân)a îmân ediyor olsalardı, onları(o kâfirleri) dostlar edinmezlerdi; fakat onlardan birçoğu (dinden çıkmış) fâsık kimselerdir.
108- Bu (hüküm), şâhidliği lâyıkıyla yapmalarına veya yeminlerinden sonra (vârisler tarafından) yeminler(in)in reddedilmesinden korkmalarına en yakın bir çâredir. Artık ALLÂH’dan sakının ve (emirlerini) dinleyin! Çünki ALLÂH, (isyanlarındaki ısrarları yüzünden) fâsıklar topluluğunu hidâyete erdirmez.
6/ el-En’âm -49- Âyetlerimize yalan diyenlerdir ki fıskı âdet edindikleri için kendilerine azab dokunacaktır.
7/ el-A’râf -101- İşte o ülkeler ki, sana onların haberlerinden bir kısmını anlatıyoruz. Andolsun ki, Peygamberleri onlara apaçık deliller (mucizeler) getirmişlerdi. Fakat önceden yalanladıkları gerçeklere îmân edecek değillerdi. İşte o kâfirlerin kalblerini ALLÂH böyle mühürler.
102- Hem ekserîsinde ahde vefa görmedik, şu muhakkak ki ekserîsini taatten çıkar fâsıklar gördük.
145- Ve onun için elvahta her şeyden yazdık, mev’ızaya ve ahkâmın tafsıline dair her şey’i. Haydi, dedik: bunları kuvvetle tut, kavmine de emret onları en güzeliyle tutsunlar, ileride size o fâsıkların yurdunu göstereceğim.
9/ et-Tevbe -8- Onlarla nasıl sözleşme olabilir ki, sizin aleyhinize ellerine bir fırsat geçse, hakkınızda ne bir andlaşma gözetirler, ne de bir yemin. Dil ucuyla sizi hoşnut etmeye çalışırlar, fakat kalbleri o kadarına da râzı olmaz. Zaten ekserisi insanlıktan çıkmış fasıklar tırlar.
24- Onlara de ki; eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, kadınlarınız, akrabalarınız, kabîleniz, elde ettiğiniz mallar, kesâda uğramasından korktuğunuz ticâret, hoşlandığınız evler ve meskenler, size ALLÂH ve Resûlünden ve ALLÂH yolunda cihaddan daha sevimli ise, artık ALLÂH’ın emri gelinceye kadar bekleyin. ALLÂH böyle fâsıklar topluluğuna hidâyet nasîb etmez.
53- O münâfıklara şunu da de ki; gerek isteyerek, gerek istemeyerek infak edip durun. O infak ettikleriniz sizden hiçbir zaman kabul edilmeyecektir. Çünkü siz fâsık bir kavimsiniz.
67- Münâfıkların erkekleri de kadınları da birbirlerine benzerler. Kötülüğü emreder, iyilikten sakındırırlar ve ALLÂH yolunda harcamaktan ellerini sıkı tutarlar. ALLÂH’ı unuttular da, ALLÂH da onları unuttu. Gerçekten de münâfıklar hep fâsık kimselerdir.
80- Onlar için ALLÂH’dan ister mağfiret dile, ister dileme. Onlar için yetmiş kere mağfiret dilesen de yine ALLÂH onları affetmeyecektir. Bu, onların ALLÂH’ı ve Resûlünü inkâr etmelerinden dolayı böyledir. ALLÂH, böylesine baştan çıkmış fâsıklar gürûhuna hidâyet etmez.
84- Ve onlardan biri ölürse asla namazını kılma ve kabrinin başına gidip durma. Çünkü onlar ALLÂH’ı ve Resûlünü tanımadılar. Ve fâsık olarak can verdiler.
96- Kendilerinden râzı olasınız diye size yemin ederler. Eğer siz onlardan râzı olursanız, şunu bilin ki ALLÂH, o fâsıklar gürûhundan kesinlikle râzı olmaz.
10/ Yûnus -33- Hakk din’den çıkmış fâsıklara Rabbinin kelimesi şöyle gerçekleşti: Onlar artık îmâna gelmezler.
17/ el-İsrâ -16- Bir memleketi helâk etmek murad ettiğimiz vakıt ise onun devletlerine (itaat) emrederiz, onlar itaat etmez de orada fısk yaparlar, bunun üzerine o memleket aleyhine huküm, hakkolur artık onu temdir(yok etmek, mahvetmek, tepelemek, perişan etmek) eder de ederiz.
21/ el-Enbiyâ -74- Biz Lût’a da bir hüküm, bir ilim verdik. Onu çirkin işler işleyen kasabadan kurtardık. Doğrusu onlar kötü, fâsık bir kavimdi.
24/ en-Nûr -4- Nâmuslu kadınlara zina esnasında bulunup, sonra (bunu ispat için) dört şâhid getiremeyenlere seksener sopa vurun ve artık onların şâhidliğini hiçbir zaman kabul etmeyin. Onlar tamamen günahkârdırlar.
5- Ancak bundan sonra tevbe edip ıslah olanlar müstesnâdır. Çünkü ALLÂH çok bağışlayıcı ve merhametlidir.
55- ALLÂH, sizlerden îmân edip iyi davranışlarda bulunanlara, kendilerinden öncekileri sahip ve hâkim kıldığı gibi, kendilerini de yeryüzüne sahip ve hâkim kılacağını, onlar için beğenip seçtiği dini (İslâm’ı) onların iyiliğine yerleştirip koruyacağını ve geçirdikleri korku döneminden sonra, bunun yerine onlara güven sağlayacağını vaad etti. Çünkü onlar Bana kulluk ederler. Hiçbir şeyi Bana eş tutmazlar. Artık bundan sonra kim inkâr ederse, işte bunlar asıl büyük günahkârlardır.
27/ en-Neml -12- Bir de elini koynuna sok çıksın bembeyaz hiç bir afetsiz, dokuz âyet içinde, Firavn’a ve kavmına, çünkü onlar fâsık bir kavm oldular.
28/ el-Kasas -32- Elini koynuna sok çıksın bembeyaz, bir âfetsiz, ve heybetten cenahını kendine kavuştur, işte bu ikisi sana iki bürhan, rabbından Firavne ve cem’ıyyetine, çünkü onlar fâsık bir kavm oldular.
32/ es-Secde -18- Öyle ya, mü’min olan fâsık olan gibi olur mu? Onlar müsavi olmazlar.
-Yüce Allâh burada fâsıklığın karşıtı olarak îmânı zikretmiştir. Fâsık, kâfir sözcüğünden daha genel anlamdadır. Zâlim sözcüğü ise fâsık sözcüğünden daha genel anlamdadır. (Râgıb el-İsfehâni)
20- Ama fâsıklık etmiş olanların barınakları ateştir. Oradan her çıkmak istediklerinde oraya geri çevrilirler ve kendilerine: “Haydi tadın o ateşin yalanlayıp durduğunuz azabını!” denir.
43/ ez-Zuhruf -54- (Fir‘avun) böylece kavmini hafife aldı (küçümsedi); buna rağmen ona itaat ettiler. Gerçekten onlar bir fâsıklar topluluğu idiler.
46/ el-Ahkâf -20- İnkâr edenler ateşe arz edilecekleri gün onlara: “Siz dünya hayatınızda bütün güzel şeylerinizi harcadınız, onların zevkini sürdünüz, artık bugün yeryüzünde haksız yere büyüklük taslamanız ve yoldan çıkmış olmanızdan dolayı aşağılayıcı bir azabla cezalandırılacaksınız.” (denir).
35- Ey Muhammed! Azîm sahibi Peygamberlerin sabrettikleri gibi sen de sabret! Onlar için (azab hususunda) acele etme. Sanki onlar kendilerine vaad edilen azabı gördükleri gün dünyada sadece gündüzün bir saati kadar kaldıklarını sanırlar. Bu bir tebliğdir. Hiç yoldan çıkan fâsıklar topluluğundan başkası helâk edilir mi?
49/ el-Hucurât -11- Ey o bütün îmân edenler! Alay etmesin Bir kavm bir kavm ile belki kendilerinden daha hayırlı olurlar, ne de bir takım kadınlar diğer kadınlarla, belki onlardan daha hayırlı olurlar, hem kendilerinizi ayıblamayın ve kötü lâkablarla atışmayın, îmândan sonra fâsıklık ne kötü isimdir, her kim de tevbe etmezse artık onlar kendilerine zulmedenlerdir.
51/ ez-Zâriyât -46- Daha evvel de Nûh kavmini, çünkü hep onlar yoldan çıkmış fâsık birer kavim idiler.
57/ el-Hadîd -26- Hem celâlim hakkı için Nûhu ve İbrâhîmi gönderdik, zürriyyetlerinde de nübüvvet ve kitabı atâ kıdık öyle iken içlerinden ba’zısı hidayeti kabul etmiş, çokları ise yoldan çıkmış fâsıklardır.
27- Sonra bunların izinden ard arda Peygamberlerimizi gönderdik. Meryemoğlu Îsâ’yı da arkalarından gönderdik, ona İncîl’i verdik ve ona uyanların yüreklerine bir şefkat ve merhamet koyduk. Uydurdukları ruhbanlığa gelince; onu Biz yazmadık. Fakat kendileri ALLÂH rızasını kazanmak için yaptılar. Ama buna da gereği gibi uymadılar. Biz de onlardan îmân edenlere mükâfatlarını verdik. Çokları ise yoldan çıkmış fâsıklardır.
59/ el-Haşr -5- Her hangi bir hurma ağacı kesdiniz veya kökleri üzerinde dikili bırakdınızsa hep ALLÂH’ın izniyle ve o fâsıkları perişan edeceği içindir.
19- ALLÂH’ı unutup da ALLÂH’ın da kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın! Onlar, yoldan çıkan kimselerdir.
61/ es-Saff -5- Bir zaman Mûsâ, kavmine: “Ey kavmim! Benim, ALLÂH’ın size gönderdiği elçisi olduğumu bildiğiniz halde niçin beni incitiyorsunuz?” demişti. Onlar eğrilince, ALLÂH da kalblerini eğriltti. ALLÂH fâsıkları doğru yola iletmez.
63/ el-Münâfikûn -6- Onlara mağfiret dilesen de, dilemesen de onlar için birdir. ALLÂH onları bağışlamayacaktır. Çünkü ALLÂH, yoldan çıkmış bir toplumu yola iletmez.
*FÂSIKLAR, ALLÂH’IN İNZAL ETTİĞİ İLE HÜKMETMEZLER
5/ el-Mâide -47- İncîl ehli ALLÂH’ın onda indirdiği ile hükmetsin. ALLÂH’ın indirdiği ile hükmetmeyenler, fâsıkların tâ kendileridir.
*SİZE BİR FÂSIK HABER GETİRİR İSE!
49/ el-Hucurât -6- Ey îmân edenler! Size bir fâsık bir haber getirirse, bilmeyerek bir topluluğa zarar verip yaptığınıza pişman olmamak için o haberin doğruluğunu araştırın.
11- Ey o bütün îmân edenler! Alay etmesin Bir kavm bir kavm ile belki kendilerinden daha hayırlı olurlar, ne de bir takım kadınlar diğer kadınlarla, belki onlardan daha hayırlı olurlar, hem kendilerinizi ayıblamayın ve kötü lâkablarla atışmayın, îmândan sonra fâsıklık ne kötü isimdir, her kim de tevbe etmezse artık onlar kendilerine zulmedenlerdir.
*İNSANLARIN BİRÇOĞUNUN FÂSIK OLDUĞU!
5/ el-Mâide -49- Aralarında, ALLÂH’ın indirdiği ile hükmet. Onların arzularına uyma ve ALLÂH’ın sana indirdiğinin bir kısmından (Kur’ân’ın bazı hükümlerinden) seni şaşırtmalarından sakın. Eğer yüz çevirirlerse, bil ki şüphesiz ALLÂH, bazı günahları sebebiyle onları bir musîbete çarptırmak istiyor. İnsanlardan birçoğu muhakkak ki yoldan çıkmışlardır. (ve inne kesiran minennâsi le fâsikûn)